Üniversitemiz Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından tertip edilen Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu’nun konuşmacı olduğu “Doğu Türkistan’ın Bugünkü Durumu” adlı konferans Bilgehan Bilgili Merkez Kütüphanesinde gerçekleşti.

Konferans öncesinde Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu, Rektörümüz Prof. Dr. Seyit Aydın’ı makamında ziyaret etti.

Konferansa Rektörümüz Prof. Dr. Seyit Aydın, Akademik ve İdari Personelimiz ile öğrenciler katıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Yasin Şerifoğlu konuşmasında ; “Türk dünyası uygulama ve araştırma merkezi olarak tertip ettiğimiz, “Doğu Türkistan’ın bugünkü durumu“ konulu konferansımıza hoş geldiniz. Merkezimizin kurulduğu tarihten bu yana, Merkez faaliyetleri içerisinde pek çok konferans, panel, Türk dünyasından birçok bilim adamı, siyasetçi, sanatçının katıldığı milletler arası sempozyum düzenledik. Bu faaliyetlerde Türk dünyasının değişik meselelerini konuştuk. Merkez olarak en önemli amaçlarımızdan bir tanesi de, Türk milletinin sadece Anadolu’da var olmadığını, siyasi sınırlarımızın belki Edirne ile Kars arasında olmasının yanında, kültür sınırlarımızın bu sınırdan binlerce km daha geniş bir alan kapsadığını, genç nesillere aktarılmasını sağlamak ve bunun ilmi gerekçelerle teyit edilmesini sağlamak. Bu günde burada çok uzun süreden beri millet yaramız, gözyaşımız, Türklüğün yaralı kanadı, kadim Türk yurdu “Doğu Türkistan’ı“ konuşmak üzere toplanmış bulunuyoruz” dedi.

Konferans’a konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu; “3-4 bin yıldır tarih sahnesinde olan Türk Dünyası coğrafyasında yaşayan Türklerin dünyanın pek çok yerinde etkileşimi ve etkisi var. Türkiye’nin bu bağlamda güçlü olması gerekiyor. Dünyanın her yerinde etkimiz oluyor. Özellikle Asya'da yaşayan insanlar Anadolu'ya bakıyor. Biz burada zengin ve güçlü olduğumuzda onların başına bir şey gelmeyeceğini düşünüyorlar. Bizim öncelikle güçlü olmamız gerekiyor. Asya’ya göz kulak olmamız, elimizi, gönlümüzü uzatmamız gerekiyor. Türk dünyası coğrafyasında sıkıntılar var ama bazıları diğerlerine göre daha zor durumda. Zor durumda kalanların en başında Doğu Türkistan'daki Uygurlardır. Doğu Türkistan fiili olarak işgal altındadır. Bugün Çin sınırları içinde kalan yaklaşık 1 milyon 600 bin kilometrekare toprağı olan bir yer. Türkiye'nin 2 katı büyüklükte ama büyük bölümü çöllerle kaplı. 23-24 milyon insan yaşıyor bu coğrafyada. Bunun 10 milyonu Uygur, bir o kadar Çinli yaşıyor. 1940'lı yıllarda yüzde 90 oranında Uygur Türkü yaşardı. 1950'li yıllardan itibaren buranın nüfus yapısı değiştirildi. 18 yaşına kadar Doğu Türkistan'da insanlar camiye gidemiyor çünkü yasak. Devlet memuru olmanız için Komünist Partiye üye olmanız lazım. Üye olup devlet memuru olursanız oruç tutup camiye gidemiyorsunuz. Devlet memurlarına bunları yapmak yasaktır. Turfan bölgesinde her yıl 10 bin kız çocuğu alınarak yatılı okullarda okutuluyor. Dillerini unutsunlar diye hafta sonları bile evlerine gönderilmiyorlar. Doğu Türkistan'da Türkler dilini, kültürünü yaşamak ve yaşatmak istiyor ama ne yazık ki buna izin verilmiyor. En temel insan hakları bunlar. Oruçlarını tutturmuyorlar, namazlarını kıldırmıyorlar. Çinliler sadece Türkistanlılara değil, kendi insanlarına da baskı yapıyor. Bizim Çin'deki insan hakları savunucularıyla birlikte olup, bu zulmü dünyaya duyurmamız gerekiyor” dedi.

Konferansın kapanış konuşmasını yapan Rektörümüz Prof. Dr. Seyit Aydın; “Bugün Doğu Türkistan’da yaşananlar veya başka beldelerde yaşanan buna benzer şeyler, bizim tarihimizde hep yaşandı. Ama her seferinde o kargaşadan sonra dirilmesini bilen bir milletiz. Katliamlar bizim yabancı olduğumuz şeyler değil. Dünyada 325 milyon Türk var, Çin’in 1 milyar 800 milyon. Bunun 300-400 milyonunu azınlık saysanız, 1,5 milyara yakın Çinli var. Bugün itibariyle bizim de en az 1 milyarın üzerinde nüfusumuz olması lazım. Bu şunu gösterir; Türkler tarihte en fazla katliama ve asimilasyona maruz kalmış millettir.

Rusya dediğimiz bozkırların toprağına baktığınızda Tatar Türklerini görürsünüz. Asimile edilmiş ya da katledilmiş. Avrupa’nın ortalarına doğru baktığınızda Türklerin çok büyük katliamlara uğradığını görürsünüz. Fatih bir milletiz ama en çok katledilen, mağdur edilen millet de biziz. Ancak bizi de Misak-i milli sınırlarına takılıp kalan insanlar var, bunlar sizi bizi anlamayabilirler. Ama anlayan çok büyük bir ekseriyet var. Türk dünyası bunu anlamaktadır. Milletlerin hayatında 25-30 sene çok uzun bir zaman değildir. Doğu Türkistan 25-30 yıl içerisinde istiklaline kavuşacaktır. “Adriyatik’ten Çin seddine“ sözü tekrar geçerli olacaktır. Bizim ihmal etmememiz gereken coğrafya çok geniştir. Türkiye kuvvetli olmak mecburiyetindedir. 325 milyon Türk dünyası, 1 milyar 800 milyon civarında İslam dünyası, ümidini Türkiye’ye bağlamıştır, doğrudur. İnşallah o ümit boşa çıkmayacaktır.  Çin’de Türkistanlı gençlere yurtdışına çıkış imkânını Suriye, Irak gibi bölgelere ölmek için giderse veriyorlar. Yani Taliban, DAEŞ gibi terör teşkilatlarına iştirak etmek için çıkarsa veriyorlar. Gençlerimiz bu oyunlara gelmesinler, kendilerine değişik vesilelerle ulaşılırsa buna itibar etmesinler. Ne DAEŞ, ne Taliban, ne de İran akımı, bir tarikat değildir. Tarikat bizim tarihimizde ve tasavvuf bizim kanımızda, canımızda her zaman vardır. Dolayısıyla onları tarikat olarak alamayız. Onlardan uzak durulsun. Hocamız Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu’na bugün ki aydınlatıcı bilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz” dedi.

Konferans günün anısına plaket ve hediye takdimi ile fotoğraf çekiminin ardından son buldu.